23 Şubat 2014 Pazar

Hadise, Efendimiz’in (sas) dünyayı teşrifinden kısa bir süre önce gerçekleşiyor

Ebrehe’nin filleri ve İlahî teminat

Her şey bir kıskançlıkla başlıyor. İnsanların fevc fevc, kafile kafile Mekke’ye gitmeleri, Kâbe’yi tavaf etmeleri Yemen Valisi Ebrehe’yi kıskandırıyordu. Bu nedenle San’a’da halktan zorla topladığı paralarla heybetli ve ihtişamlı büyük bir mabet inşa eder. Her türlü tezyinatla süsler fakat yaptığı mabedin ihtişamı, hacıları Kâbe’den vazgeçirmez. Yaptığı mabet insanları celbetmez. Bunun üzerine öfkelenir, ‘Kâbe’nin taşlarını teker teker söküp, yerle bir edeceğim.’ diyerek içinde dev fillerin de olduğu altmış bin kişilik büyük bir ordu ile Kâbe’yi yıkmak için yola çıkar. Kendisi en büyük fil olan Mahmud’un üstüne kurulur.

Mekke’ye yaklaşınca bir elçiyle Kâbe’yi yıkma kararını Mekke’nin önde gelen insanı olan Efendimiz’in dedesi Abdulmuttalib’e haber verir. Mesajı yerine ulaştıran elçinin Abdulmuttalib’den aldığı cevap, onları şaşırtır: “Vallahi, biz Ebrehe ile savaşma niyetinde değiliz; zaten buna gücümüz de yetmez. Ben, sadece kendi develerimin sahibiyim, Kâbe Allah’ın evi ve O’nun dostu İbrahim (as)’den bize yadigârıdır. Allah mutlaka Kâbe’yi koruyacaktır; eğer yıkmasına müsaade edecekse bizim yapabileceğimiz bir şey yok.”

Abdulmuttalib daha sonra Mekke’yi boşaltıp ahaliyi dağlara sevk etti. Ardından maiyeti ile dua için Kâbe’ye geldi. Kapının halkasına yapıştı, hep beraber uzun uzun gözyaşlarıyla Allah’a dua ettiler. Bir kenara çekilip beklemeye koyuldular. Sonra olanları Kur’an anlatıyor. Altmış bin kişilik ordu sürüler halindeki binlerce kuş ve onların taşıdığı taşlarla helak oldu. Ebrehe, isabet eden bir taşın etkisiyle yıkılmış, vücudu pul pul dökülmüş, ıstırap ve korkuyla son nefesini vermişti.

Hz. Bediüzzaman, Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyân’ın umum asırlarda baktığını, umum nev-i beşerle konuştuğunu ve ders verdiğini söyler. “Eski zaman hâdisesindeki Kâbe’nin nurunu söndürmek için, hilelerle hücum edenlerin kendileri yokluk, zulümat dalâletinde aksü’l-amelle aleyhlerine dönmesiyle tokat yedikleri gibi; bu asrın aynen hilelerle, desiselerle, zulümlerle edyan-ı semaviye kâbesini, kıblegâhını dalâlet hesabına tahribe çalışan cebbar; mağrur ehl-i dalâletin tadlil ve idlâllerine semavî bombalar tokadıyla cezalanmasını...” istinbat eder. Ve de şunu ekler: “Bu asra dahi hitap eden o cümle-i kudsiye, mânâ-yı işârîsiyle der ki: Senin dinin, İslâmiyet’in, Kur’ân’ın, ehl-i hak ve hakikatın cebbar düşmanları olan dünyaperest ve dünyanın menfaati için mukaddesatı çiğneyen o ashab-ı dünyaya, Rabb’inin nasıl tokatlarla cezalarını verdiğini görmüyor musun?”

Bu, müminler için hem müjde hem teminat hem de ikaz. ‘Ehl-i hak ve hakikat’ yeryüzünde ila-yı kelimetullahtan gayrı sevdalara kapılmadıkları, kibir ve hasetten uzak durdukları, benlik ve enaniyet girdabına sürüklenmedikleri sürece Kâbe kutsiyetindeki ‘hizmet’leri İlahî teminat altında olacak, atmosferleri daima ‘semavî zırhlar’la korunacaktır. Bediüzzaman Hazretleri’nin Cihan Harbi’nde savaş uçaklarıyla tevil ettiği ‘ebabil’lerin yerini şimdi yeni dünyanın sanal kuşlarının (Twitter) taşıdığı celali mesajlar almış olabilir mi? Ehl-i Hak ve hakikat düşmanlarına karşı benzer bir neticeye vesile oluyorsa ‘ebabil’ hakikatinin bir cüz’ü niye olmasın? Haddi aşmayıp konuyu müfessirine bırakalım. Bize düşen dua ile Allah’a tam teveccüh ve uhuvveti muhafaza etmek. Gerisi Cenab-ı Allah’ın teminatı altında. Bediüzzaman’a ait şu muhteşem ölçüyle bitirelim: “Deseler ki, ‘Kızılordu mekanize birlikleriyle üzerinize geliyor!’ hiç umurumda olmaz; ayağımı ayağımın üzerine atarım, ‘Zübeyr kahvemi yap!..’ derim. Fakat, duysam ki, iman hizmetindeki iki kardeş birbirine düşmüş, odama çekilir hıçkıra hıçkıra ağlarım!..”

0 yorum:

Yorum Gönder