3 Mart 2014 Pazartesi


Salih rüyalar da tabir edilmeleri açısından birkaç kısma ayrılır. Bunlardan bir çeşidi vardır ki, herhangi bir yorum ve tabire ihtiyaç duyulmaksızın, aynen görüldüğü gibi meydana gelir. Bu tür rüyanın en meşhuru Kur’ân’da Hz. İbrahim’in (as) oğlunu kurban etmesidir. Ve bu aynı zamanda vahiydir. Zira peygamberlerin rüyası, vahyin bir parçasıdır. (Buhari, Vudu 5, Ezan 161). 

Salih rüyanın bir çeşidi de vardır ki, bunun bir kısmında yoruma ihtiyaç duyulurken, bir kısmında görülen şey aynen zuhur eder. Mesela Hz. Yusuf rüyasında 11 yıldızı, güneş ve ayı kendisine secde ediyor görmüştür. Burada 11 yıldız, güneş ve ay, tabire muhtaçtır. Ancak secde ediyor olmalarının yoruma ihtiyacı yoktur. Zira sonunda ailece kardeşleri onun önünde eğilmiş ve kabul emişlerdir. Rüyanın üçüncü bir çeşidi de tamamının yoruma ihtiyaç duymasıdır ki, buna da örnek olarak yine Hz. Yusuf döneminde Mısır melikinin rüyasında, yedi cılız ineğin yedi semiz ineği yediğini görmesidir. Bunu da Hz. Yusuf (as), Cenab-ı Hakk’ın kendisine talim buyurduğu rüya yorumu (ta’biru’r-rüya) bilgisiyle tam ve isabetli bir şekilde yorumlamıştır. Kur’ân’da, zaman zaman Allah Teala, Resûl’üne bazı müjdeleri rüyasında göstermiştir. Mesela Bedir Savaşı’nda müşriklerin sayısını rüyasında az göstermiş (Enfal 8/43), Mekke’ye ashabıyla emniyet ve güven içerisinde gireceğini bir yıl önceden rüyasında müjdelemiştir. (Fetih 48/27)

Allah Resûlü’nün kendisi de Uhud Savaşı öncesinde rüya görmüş, gördüğü bu rüyadan, yakınlarından birisinin Uhud’da şehid olacağı sonucunu çıkarmıştır. Sadık rüyalar, Allah Teala tarafından kullarına lütfedilen bir müjde, teşvik, ilham ve yol gösterme kabilinden olabileceği gibi, aynı zamanda bir uyarı, irşad ve ibret maksatlı da olabilir. Vahyin kesilmesinden sonra, Allah mü’minler için bazı müjdeleri rüyalarla bildirmiştir. Nitekim bütün müfessirler, “Dünya hayatında da âhirette de müjde vardır onlara..” (Yûnus Sûresi, 10/64) âyetinde haber verilen dünyadaki müjdenin, rüyalar olduğunu belirtmişler ve bunu da, sahih hadis kitaplarındaki şu rivayetle desteklemişlerdir: Ashaptan Ubade b. Sâbit (ra) Allah Resûlü’ne âyette beyan edilen dünya hayatındaki müjdelerden kastedilenin ne olduğunu sorunca, Resûlullah ona: “Sen bana öyle bir şey sordun ki, daha önce ümmetimden hiç kimse böyle bir soruyu bana sormadı. Ondan maksat, mü’minin gördüğü veya mü’mine gösterilen sadık rüyadır.” cevabını vermiştir. (Müslim, Rüya 6; Tirmizi, Tefsîr-u Sûret-i Yunus, 2; Ahmed b. Hanbel, 2/269, 5/309).     

 Allah Resûlü de (sas) rüyaya önem verir, ashabından rüya görenler varsa, bunları anlattırır, onlarla ilgili yorumlar yapar, hatta eşlerine zaman ayırdığında, onlarla beraber oturur ve onların rüyalarını yorumlardı. Mesela sabahleyin karşılaştığında ashabına, “Sizden bu gece rüya gören var mı?” diye sorar, rüya görenlere anlattırır ve yorumlar yapardı. (Ebû Dâvûd, Edeb 88) Hz. Peygamber (sas), salih rüyaların mü’minler için birer mübeşşirat/müjde olduğunu hatırlatarak, kıyamete yakın zaman diliminde mü’minlerin gördükleri rüyaların, neredeyse aynen çıkacağı ve bu rüyalarda görülen şeylerin yalan çıkmayacağı müjdesini de vermiştir. (Buhari, Ta’bir 26, Tirmizî, Rüya 1). Yine hadis kaynaklarında, rüyanın farklı yönleriyle ilgili detaylı bilgileri de görmekteyiz. Mesela en doğru rüyaların görülme vaktinin, seher vakitleri olduğu (Buhari, Ta’bir 26, Ahmed b. Hanbel, 3/29), mü’minlerin gördükleri rüyaları, bazı kimselerin yanlış yorumlama ihtimali veya kıskançlık duymaları endişesinden, gördükleri rüyaları sadece âlim ve gerçek mürşidlere açmaları tavsiyesi (Tirmizî, Rüya 7), doğru rüya ile doğru sözlü olma arasında yakın bir ilişkinin olup, söz ve davranışlarında en fazla doğru olanların, rüyalarının çıkmasında da en doğru kimseler olacakları (Müslim, Rüya 6; Tirmizi, Rüya 1), iyi ve müjdeleyici şeyleri rüyasında görenlerin, bundan dolayı Allah Teala’ya hamd etmelerinin tavsiyesi (Dârimî, Rüya 5) gibi detaylar bunlardan sadece bazılarıdır.

Bediüzzaman Hazretleri de sadık rüyalarla ilgili şu tecrübesini anlatır: “Rüya-yı sâdıka, benim için hakkalyakîn derecesine gelmiş ve pek çok tecrübemle kader-i İlâhî’nin her şeye muhit olduğuna kesin bir delil hükmüne geçmiştir. Evet, bu rüyalar, benim için özellikle bu birkaç sene zarfında, o dereceye gelmiştir ki, meselâ yarın başıma gelecek en küçük hadiseler, en ehemmiyetsiz muameleler, hatta en küçük muhaverelerin yazılı olduğunu ve daha gelmeden muayyen olduğunu.. ve gecede onları görmekle değil, gözümle okuduğum bana kat’î olmuştur. Bir değil, yüz değil, belki bin defa, gecede hiç düşünmediğim hâlde, gördüğüm bazı adamlar veyahut söylediğim meseleler, o gecenin gündüzünde, az bir tâbirle aynen çıkıyor.” (Mektubat, s. 394) 

Resûlullah’ın (sas) rüyada görülmesi Rüyalardan bir çeşit vardır ki, 14 asırlık İslam tarihi boyunca, her dönemdeki mü’minin, şerefli bir armağan ve kıymet olarak kabul ettiği Allah Resûlü’nü rüyasında görmesi meselesidir. Belki de rüyaların en sadıkı yani doğru olanı, içinde Hz. Peygamber’in görüldüğü rüyalardır. En doğrudur, zira Resûlullah (sas) bir beyanlarında, “Rüyasında beni gören, doğru görmüştür veya doğruyu görmüştür. Zira şeytan benim suretime giremez.” (Buhari, İlim 38, Ta’bir 10; Müslim, Rüya 11) cümlesiyle bu müjdeyi vermişlerdir. Öteden beri bütün İslam büyükleri ve tasavvuf erbabı zevat, O’nu rüyalarında görmeye büyük önem vermiş, hatta bazıları rüyalarında aldıkları telkinlerle virdlerini belirlemiş ve hayatlarını yönlendirmişlerdir. Mesela ikinci bin yılın müceddidi olarak kabul edilen İmam Rabbani Hazretleri konuyla ilgili Mektubat adlı eserinin 518. mektubunda, gecesini Kur’ân’la, evrad u ezkârla geçirdikten sonra, sabah namazını kılıp da istirahate çekilince, Peygamber Efendimiz’i rüyasında gördüğünü, rüyasında Resûlullah’ın (sas) kendisine icazet yazdığını, hatta Allah Resûlü’nün eşlerinin de o anda Peygamberimiz’in yanında olup, onların da kendisine bazı hizmetleri yerine getirmesi için emirler verdiğini oldukça detaylı bir şekilde anlatır. Hatta böyle mübarek ve müjdeli rüyadan dolayı bir teşekkür ifadesi olarak ertesi gün yemekler pişirtip insanlara ikram eder. 

Yine İmam Şafiî, yaşadığı dönemde bazı sıkıntılar çekiyordu. Bir gece rüyasında Efendimiz’i gördü. Allah Resûlü (sas), ona; “Ahmed b. Hanbel’e selâm söyle. Biraz daha dişini sıksın. Yakında bana gelecek.” dedi. (İbn Manzur, Muhtasaru Tarih-i Dımaşk, 3/250) İmam Şafiî, hemen adamlarından birini bir gömlek vererek hapishaneye gönderdi. “İmam bunu çıplak tenine giysin ve mübarek teni bu gömleğe değsin.” dedi. Adam, Ahmed b. Hanbel’e geldi ve olanları anlattı. Allah Resûlü’nün (sas) selâm gönderdiğini duyan Ahmed b. Hanbel, âdeta çektiklerinin hepsini unuttu ve sevinç gözyaşları dökmeye başladı. Bu arada gönderdiği gömlek geri kendisine gelen İmam Şafiî ise onu yüzüne gözüne sürerek, “İmam Ahmed b. Hanbel’in teninin değdiği bu gömleğe sürülen yüze, inşâallah cehennem ateşi dokunmaz.” dedi. (İbn Kesir, El-Bidâye ve’n-Nihâye, 10/331) Mesnevi şârihlerinden Tahirü’l-Mevlevî der ki, İskilipli Âtıf Efendi ile hapishanede beraberdik. Son duruşma için çok ciddî bir müdafaa hazırlamıştı. Ertesi gün mahkemeye çıkacak ve hakkında verilecek karar da belli olacaktı. Sabah namazından sonra İskilipli, hazırladığı müdafaa metnini parça parça etti ve götürüp çöp sepetine attı. “Ne oldu, niçin yırttın?” diye sordum. Bana şu cevabı verdi: “Bu gece rüyamda Fahr-i Kâinat’ı gördüm. Ben oturmuş müdafaa yazıyordum. O da bana hitaben, ‘Âtıf, nedir bu heyecanın? Yoksa bize gelmek istemiyor musun?’ dedi. Ben de, ‘İstemez miyim yâ Resûlallah!’ dedim. Artık benim O’na kavuşma vaktim gelmiş demektir, müdafaaya ne gerek var!” Ertesi gün Âtıf Hoca’nın idamına karar çıkar. Ancak derin bir huzur içindedir ve idam fermanını gülerek karşılar. Çünkü verilen hüküm, onun Resûlullah’a (sas) kavuşmasını temin edecektir. Mutasavvıflara göre sadık rüya aynı zamanda bir keramet olarak kabul edilmiş, bazıları virdlerini rüyalarında bizzat Resûlullah’tan (sas) almışlardır. Mesela Muhyiddin ibn Arabi, rüyasında Resûlullah’tan aldığı talimatla eserlerini telif etmiştir. Hatta bazı sûfiler, gördükleri rüyadan sonra tasavvufa yönelmiş ve hayatlarını sonuna kadar da bu şekilde geçirmişlerdir. 

Felçli olan Muhammed b. El-Busîri, Allah Resûlü’nü methetmek için Kasidetü’l-Bürde adındaki uzun şiirini yazmış, bunun hürmetine dua edip şifa istemiş, rüyasında Hz. Peygamber’i görmüş, eliyle yüzünü okşamış, hırkasını üzerine atmış ve Busîri de bu hastalığından kurtulmuştur. (Bkz: DİA, Rüya Maddesi)Rüyanın bağlayıcılık tarafı var mıdır? Rüyanın bağlayıcılığı söz konusu değildir. Fakat dinin naslarına ters olmayan konularda, rüyayı gören için bir işaret, bir müjde ve bir ikaz olabilir. Rüyada gördüğü şey, şayet Kur’ân ya da sahih sünnete aykırıysa, bu rüya ne göreni ne de başkasını bağlar. Görülen şeyin, âyet ya da sünnete aykırılığı yoksa, gören kişi için bir uyarı, işaret veya yönlendirme olarak kabul edilmesinde hiçbir sakınca söz konusu değildir. Aksine bu bir ikramdır, hatta mutasavvıflara göre bir keramet ve beşarettir. Rüyayı başkasına anlattığında ise kendisine anlatılanlar, şayet rüyayı görene itimat ediyor, kendileri için de bir ikaz görüyorlarsa bunda da yine hiçbir sakınca yoktur. Ancak uymak zorunluluğu bulunmaz. Ve başkalarını rüyadakine göre hareket etmeye zorlama yetkisi yoktur.

0 yorum:

Yorum Gönder