19 Şubat 2014 Çarşamba



ÇÖLLEŞME FENOMENİNİ ANLAMAK: DURUM TESPİTİ



Serdar Yegül

Orman Mühendisi

serdar_yegul@yahoo.com


Giriş

Bu makalede, çölleşme fenomeni on iki başlık altında incelenecektir. Bu başlıklar şunlardır:

        1.       Çölleşme nedir?

        2.      Çölleşme nerede olur?

3.       Çölleşme nasıl olur?

4.       İklim değişikliği ve çölleşme,

5.       İnsan ve kurak alanlar,

6.       Kurak alanlarda evler,

7.       Su kaynakları,

8.       Bitkiler,

9.       Hayvanlar,

10.   Biyolojik çeşitlilik,

11.  Çölleşmenin çevresel sonuçları,

12.   Çölleşmenin sosyo-ekonomik sonuçları.

Şimdi her bir başlık tek tek ele alınacaktır.

1 - ÇÖLLEŞME NEDİR?

1994 yılında Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi’nde (BMÇMS) tanımlandığı şekliyle “çölleşme; kurak, yarı-kurak ve yarı-nemli alanlarda, iklimsel değişikleri ve insan faaliyetleri sonucu meydana gelen arazi bozulmasıdır”. Tanımlamada geçen “arazi bozulması” ise; “toprak özelliklerinde, vejetasyon örtüsünde ve ekosistem hizmetlerinde meydana gelen azalma”yı ifade etmektedir. (Haliloğlu, 2010)

BMÇMS’nin çölleşme tanımlaması dikkatle incelendiğinde, ağırlıklı olarak Afrika kıtası dikkate alınarak yapıldığı görülmektedir. Geçen zaman içinde arazi bozulmasının sadece “kurak, yarı-kurak ve yarı-nemli alanlarda" olmadığı, her yerde gerçekleşebildiği daha net görülmeye başlanmıştır. Bu gerçeklik, yakın gelecekte, 1994 yılında yapılan tanımlamada yer alan “kurak, yarı-kurak ve yarı-nemli alanlar" ifadesinin “her yer" şekline dönüşmesi ihtimalini güçlendirmektedir.

Çölleşme; arazi bozulması yoluyla arazinin çöl haline gelme noktasına kadar gitmesidir. Çöl ise, arazi bozulması sürecinin tamamlanmış halidir (Haliloğlu, 2010). Diğer ifadeyle çölleşme, bir arazi bozulması süreci olup, bu süreç, arazinin çöl halini aldığı noktaya kadar devam etmektedir. Sürecin bittiği noktada çöl ekosistemleri başlamaktadır.  Çölleşme bir süreçtir, bundan dolayı yayılma gösterir. Çöl ise bir alan tanımlamasıdır, bundan dolayı yayılma göstermez.


2 - ÇÖLLEŞME NEREDE MEYDANA GELİR?

Dünya kara alanının hemen hemen yarısı kurak alanlardan oluşmaktadır. Kurak alanlar dört ana kategoriye ayrılmaktadır. Bunlar: Aşırı-kurak, kurak, yarı kurak ve yarı nemli bölgelerdir. Kurak alanların öne çıkan özellikleri şu şekilde sıralanabilir: Düşük yağış, gece ve gündüz sıcaklığındaki büyük farklılıklar, organik madde açısından fakir toprak yapısı, su eksikliği, iklim değişikliğine uymak zorunda olan bitkiler ve hayvanlar. Birinci bölümde de ifade edildiği üzere, arazi bozulması her yerdedir, bununla birlikte kurak alanlarda meydana geldiği zaman sadece “çölleşme” olarak adlandırılmaktadır. (UNESCO-UNCCD, 2001)

Çölleşme, yağmurla beslenen ekili alanlarda, sulama yapılan ekili alanlarda veya otlak, mera, orman ve diğer ağaçlık alanlarda meydana gelmektedir (Haliloğlu, 2010). Diğer bir ifadeyle, çölleşme; hem tarım, hem mera,  hem de ormanlık alanlarda meydana gelebilmektedir. Tam da bu noktada, hangi eşik değerlerin altına düşüldüğünde çölleşme sürecinin başlayacağını bilmek bakımından “orman” ve “diğer ağaçlık alan” tanımının hatırlatılmasında fayda olacaktır.

FRA 2000 Ana Rapor’una göre, ‘orman'ın (forest) tanımı; tabii ormanları ve orman plantasyonlarını kapsamaktadır. Orman, 0.5 hektar alana sahip olup bu alanın yüzde 10’undan fazlası ağaç tepe örtüsüyle kaplıdır. Ağaçlar en az 5 metre boya erişebilmelidir.  Henüz değil ama gelecekte, 0.5 hektarlık alanın yüzde 10’unun ağaç tepe örtüleriyle kaplı ve ağaçların 5 metre boya erişeceği tahmin edilen genç meşçereler de orman tanımı içine girmektedir. Orman tanımı, tarım alanlarındaki meşçereler kadar üretim, koruma, çok yönlü faydalanma veya muhafaza amaçlı ormanları da kapsamakla birlikte, meyve ağaçlarıyla yapılan plantasyonları ve tarım ormancılığı kapsamında yetiştirilen ağaçları kapsamamaktadır.

FRA (FAO’nun Orman Kaynak Değerlendirme programı) tarafından ‘diğer ağaçlık alan’ (other wooded land) tanımı üç şekilde yapılmaktadır. ‘Diğer ağaçlık alan’: ya (a) alanın % 5 ilâ 10’u, 5 metre boya erişebilen ağaçların tepe örtüsüyle kaplıdır; ya (b) alanın % 10’undan daha fazlası 5 metre boya erişemeyen ağaçların tepe örtüsüyle kaplıdır; ya da (c) alanın % 10’undan daha fazlası çalı veya funda ile kaplıdır. [FRA 2000a’da (FRA 2000 Ana Rapor)]

Küresel platformda tartışılan tanımlamalardan biri de Düşük Orman Örtüsüne Sahip Ülkeler'in (Low Forest Cover Countries - LFCCs) tanımlamasıdır. Bu tanımlamada yer alan ülkelerin pek çoğunun ortak özelliği, kurak bölgelerde bulunması ve dolayısıyla her an çölleşme tehdidi ile karşı karşıya kalabilmesidir. (Yegül, 2013).  



Dünya kuraklık bölgeleri haritası

© CRU / UEA, UNEP / DEWA


3 - ÇÖLLEŞME NASIL MEYDANA GELİR?

Çölleşme, yanlış arazi kullanımı yoluyla ve sert iklimin etkisiyle oluşur. Dört insan faaliyeti vardır ki, bunlar çölleşmenin en çok gösterilen nedenleridir. Bu nedenler şunlardır: 1- Aşırı toprak işlemesi; bu faaliyet toprağı bitirir; 2- aşırı otlatma; bu faaliyet toprağı erozyondan koruyan vejetasyon örtüsünü yok eder; 3- ormansızlaşma; bu faaliyet araziye toprağı bağlayan ağaçları tahrip eder, ve son olarak, 4- zayıf direne edilmiş sulama sistemleri; bu faaliyet ürün alınacak alanları tuzlu hale getirir.

Çölleşme Nasıl Oluşur? Alternatif geçim kaynaklarının olmaması, insanları doğal kaynakları acımasızca kullanmaya itmektedir. Böyle bir durumda, doğal kaynaklar kendilerini yenileyemez ve topraktaki besin ve organik maddeler düşmeye başlar ve sonuç olarak, toprak kendini yenileyemez duruma gelir ve adım adım çevresel bozulma, fakirlik ve çölleşmenin nedenleri belirmeye başlar. Arazi bozulmasını arttıran temel nedenler, geçimlerini doğrudan topraktan sağlayanların topraktan en fazla ürünü alma tercihlerinden doğmaktadır.  

Ormansızlaşma ve enerji: Yakacak odun kullanımı, çölleşmenin temel nedenlerinden biridir. Odun kullanımını sınırlandırmak için, yenilenebilir enerji kaynakları (hidrolojik, rüzgâr, güneş), gaz ve petrol kullanımı teşvik edilmelidir (UNESCO-UNCCD, 2001).


Brezilya'nın Mato Grosso bölgesi:Geniş ormansızlaşma © UNESCO

4 - İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE ÇÖLLEŞME

Bilindiği üzere, petrol, kömür ve yakacak odun kullanımı gibi insan faaliyetleri, atmosferdeki sera gazı miktarını arttırmaktadır. Ve yine bilindiği üzere, küresel ısınma denilen şey, gezegenimizdeki sera gazının artması sonucu meydana gelen bir durumdur. Bir derecelik artış, fırtınalara, taşkınlara, yağmur döngüsündeki değişikliklere, kuraklığa, kıtlığa ve diğer felaketlere yol açmaktadır.

Bir soru: Kurak alanlarda iklim değişikliğinin sonuçları nelerdir? Sıcaklıklardaki artış, öncelikle evapo-transporasyonun (su-bitki yüzeyinden buharlaşmanın) artmasına, daha sonra ise, toprağın rutubetinin düşmesine neden olmaktadır.  Bu durum, zincirleme olarak, bilhassa üst toprağın bozulmasına neden olur ki, bu da çölleşme sürecinin hızlanması demektir. (UNESCO-UNCCD, 2001)


Sera etkisi:
1 dünya, 2 güneş, 3 atmosfer,
4,5,7 dünya tarafından yansıtılan enerji,
6 atmosferden geçemeyen ve dünyaya geri dönen enerji.
                                                        


5 - İNSANOĞLU VE KURAK ALANLAR

Kurak alanlar tarihte medeniyetlerin beşiği olmuştur; tıpkı Anadolu dâhil Orta Doğu’daki kurak alanların, hayvancılığa ve tarıma merkez olması gibi. Mezopotamya, Mısır ve Doğu Akdeniz gibi kurak alanlar, 8000 yıl önce ilk şehir medeniyetlerinin kurulduğu yerlerdir. Geleneksel göçebe toplulukları, kırsal hayvancılık ve yaylacılıkla yakından ilgilenmişlerdir. Sürüler, kurak alana uyum sağlamış hayvanlardan oluşmuştur. Bu hayvanlar, susuzluğa günlerce dayanabilir, değişken sıcaklıklardan etkilenmez ve kötü hava şartları için barınak aramazlar. Bu hayvanlar, eşya taşımada kullanılırlar, su kuyularında çalıştırılırlar ayrıca, bu hayvanların etinden, sütünden ve yününden de yaralanılır.

Göçebelerin Bilgisi ve Ticaretin Gelişimi: Göçebelerin coğrafya bilgileri ve doğal çevreye hâkimiyetleri, önemli ticari faaliyetlerde bulunmalarını sağlamıştır. Örneğin kervanlar kurak alanlardan doğmuştur. Göçebelerin kervanlar yoluyla kurdukları bu ticari faaliyetler, büyük değiş tokuş yollarını doğurmuştur; tıpkı İpek Yolu örneğinde olduğu gibi. (UNESCO-UNCCD, 2001)

Göçebelerin Çölleşmeye Etkileri: Göçebeler tipik olarak çöllerden kaçmak isterler fakat onların yanlış arazi kullanım şekillerinden dolayı çölleri beraberinde getirirler (Haliloğlu, 2010).


6 - KURAK ALANLARDA EVLER

Kurak alanlarda, yerleşik ve göçebe hayat tarzının belirlediği iki tip ev görülmektedir. Bazı durumlarda ise, Merkezi Sahra’da Tuareg’lerde olduğu gibi her iki ev tipini birden kullanan topluluklar da vardır. Kurak alanlarda altı temel ev tipi gözlenmektedir. Bunlar:

1- Kent evleri; küçük kulübelerin bir araya getirilmesinden oluşmaktadır.

2- Çöl evleri; evlerde hem aile için odalar hem de evcil hayvanlar için odalar vardır.

3- Kubbe çatılı evler; evlerin spiral şekli, evlerin havalandırılmalarında önemli rol oynar.

4- Yeraltı evleri; bunların örnekleri Çin’de ve Türkiye’de (Kapadokya) görülmektedir.

5- Çadırlar; göçebe evlerinin karakteristik özelliği, doğal klima işlevi gören, keçi kılından dokunan soğuk ve sıcağı geçirmeyen kumaşlardan yapılmış olmalarıdır.

6- Çalı ve yapraklarla örtülü barınaklar; bu tür evler ya yaylacılıkta ya da ana eve ek yapılarda görülmektedir. (UNESCO-UNCCD, 2001)



Kayadan oyulmuş evler, Kapadokya, Türkiye




7- SU KAYNAKLARI

Su kalitesi ve tatlı suyun mevcudiyeti, insanlığın karşı karşıya kaldığı iki temel çevresel konudur. Suyun mevcudiyeti; kırsal hayvancılığın ve tarım teknolojilerinin gelişmesi kadar ev hayatını da etkilemekte ve en çok da kurak alanlarda, hayati bir gereklilik olarak kendini göstermektedir. Bu alanlarda yüksek oranda evaporasyon olduğundan, insanlar yer altı suyuna erişmek için farklı yollar denemişlerdir. Bu yollar; (1) yağmur suyunu toplamak ve depolamak; (2) kanallar inşa ederek ya da galeriler kazarak suyu taşımak; (3) yeraltı suyuna erişmek için kuyular kazmak; (4) damlama şeklinde sulama yapmak; (5) suyu kullanma ve dağıtımını yapmak için birlikler kurmak. Kurak alanlardaki su kaynaklarının tümü kuruma ve kirlenme tehdidi altındadır. Bununla birlikte tüm bu kaynaklar kullanılmaktadır da (UNESCO-UNCCD, 2001).


A-Bulutlar; B güneş, C göl,
D nehir, E okyanus, F ağaçlar,
 
1 Evaporasyon,
2 Transpirasyon,
3 Yoğunlaşma-sıvılaşma,
4 yağış, 5 akış,
6 suyun sızması,
7 yer altı drenajı
                                    



8 – BİTKİLER

Kurak alan bitkileri, yüksek sıcaklık ve su kıtlığında hayatta kalmayı sağlayan özellikler geliştirirler. Kurumayı önlemek ve suyu korumak için, yaprak sayılarını ve yaprak alan yüzeyini küçültürler; pullarla ve dikenlerle kaplanırlar. Sıcak ve kurak dönemlerde bitkilerin yapraklarını kaybetmesi, suyun muhafaza edilmesine katkı sağlar.  

Bitkiler otoburlardan kendilerini korumak için bazı yöntemler geliştirmişlerdir. Bu yöntemlerden birisi, bitkilerin belirli organlarını dikenlerle kaplamaları, bir diğeri ise, toksik maddeler salgılamalarıdır. Örneğin bir zürafa akasya yaprağı çiğnerken, ağaç, hayvanı huylandıran zehirli maddeler üretmektedir.

Bitki formasyonları ve ekosistemleri: Çölleşme fenomeni, belirli düzeylerde vejetasyon ölçüsünü sınırlamaktadır. Kurak alanlarda altı ana bitki şekli bulunmaktadır. Bunlar: (1) Kıyı kurak alanlarda gelişen liken formu; (2) şişman bitki formu; (3) bodur ağaçlı stepler; (4) boş alanı da olan otsu bozkırlar; (5) pullu bitkilerin olduğu bodur ağaçlık ve çalılık alanlar; (6) kurak dönemlerde yapraklarını döken uzun ağaçlı kurak ormanlar. Son olarak bu bölümde şunlar söylenebilir; kurak çevrenin karakteristik bitkisi kaktüslerdir. Kuraklığa uyum gösteren bir diğer bitki ise sütleğendir   (UNESCO-UNCCD, 2001).

Türkiye’nin kurak alanlarının karakteristik bitkilerinden bazıları geven (Astragalus) ve Ebu Cehil çalısıdır (Ephedra). Ebu Cehil çalısı güçlü kökleri ile erozyona karşı toprağı korur.

 Geven (Astragalus)            Ebu Cehil çalısı (Ephedra)

9 – HAYVANLAR

Kurak alanlarda yaşayan hayvanlar, tıpkı bitkiler gibi, iki ana problemle karşı karşıya kalırlar. Bu problemler; aşırı sıcaklık ve su eksikliği ya da yokluğudur. Hayvanlar popülâsyonlarını sürdürebilmek için, sıcaklık ve kuraklığın olumsuz etkilerini dengelemeye yönelik fiziksel uyum çabaları gösterirler.

Sıcaklığın etkilerine hayvanlar nasıl adapte olurlar? Boynuzlu antilop, kumda kaymadan yürüyebilmek için daha büyük ayak tabanı yüzeyine sahipken; çöl faresi, ayak tabanlarındaki kıllı küçük yastıkçıklar sayesinde sıcaklıktan korunur ve uzun parmakları sayesinde kuru kumlara batmaktan kurtulur. Çöl tilkisi, uzun kulakları sayesinde sıcaklığı dağıtıp onları tıpkı bir fan gibi çalıştırırken; devekuşunun uzun ayakları gövdesini yerden uzaklaştırır ve devekuşu terleyerek vücut sıcaklığını düşürür. Tek hörgüçlü deve, vücutlarının belirli bölümlerinde yağ gibi besin rezervi biriktirir. Kurak dönemlerde bu rezervler enerjiye ve/veya suya dönüşür.




Konuya İlişkin Bir Fıkra:
Yavru deve anne deveye sormuş: “Annecim! Bizim kirpiklerimiz niye bu kadar uzun?” Anne deve cevap vermiş: “Evladım! Çöl yolculuklarında kum fırtınaları çok olur; kumlar gözlerimize girmesin diye kirpiklerimiz böyle uzun gelişmiş”. Bunu duyan yavru deve heyecanla bir soru daha sormuş: “Annecim! Peki, bizim ayaklarımız niye bu kadar geniş?” Anne deve cevap vermiş: “Evladım! Çölde yürürken ayaklarımızın kumlara batmaması gerekir. Onun için ayaklarımız bu şekilde gelişmiş” demiş. Yavru deve bu cevap üzerine bir soru daha sormuş: “Peki annecim! Bizim niye hörgücümüz var?” Anne deve arkası arkasına gelen sorulardan biraz sıkılsa da, yine de cevaplamış: “Evladım! Biraz önce de dediğim gibi, uzun çöl yolculuklarında bizim su ve besin maddesi ihtiyacımız olur. İşte bu su ve besin maddelerini hörgücümüzdeki depolardan karşılarız”. Bütün bu cevaplar üzerine yavru deve dayanamamış ve son soruyu sormuş: “Peki annecim! Allah aşkına söyler misin? Bizim İstanbul Hayvanat Bahçesi’nde ne işimiz var?”


                                  















10 – BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK

Bir tür içindeki genetik çeşitlilik, o türe yeni çevre koşullarına uyabilmesi için bir potansiyel sağlar. İçinde bulundukları tüm ekosistemlere direnç ve istikrar, güç ve canlılık, renk ve güzellik katar. Biyolojik çeşitlilik, bu yüzden çölleşme ile mücadelede önemlidir (Haliloğlu, 2010).

Kurak Alanlarda Biyoçeşitliliğin Rolü: Kurak alanlarda yaşayan topluluklar, günlük ihtiyaçları, ekonomik ve ruhi gelişimleri için biyoçeşitliliği kullanmak durumundadırlar. Kaynakların çeşitliliği ne kadar genişse, iklimsel zorluklarla baş etme kapasitesi de o kadar geniş olmaktadır. Arazi bozulması, verimli toprakları çöle dönüştürür. Kurak alanlardaki hayvan ve bitkilerin hayatta kalmak için gösterdikleri adaptasyon, onların genetik karakterine bağlı olup, bu durum yüzyıllar içinde oluşmuştur. Çölleşme sürecinin hızlı olması demek, ani değişikliğe organizmaların yeteri kadar hızlı adapte olamamaları ve o bölgede kaybolma tehlikesi ile karşı karşıya kalmaları demektir. Hayvanların bitkilerle birlikte varolmaları, kurak alanlarda dengeli bir ekosistemin temel şartıdır. Yerel halk, yaşamak için bu temel kaynakları kullanır ve hayatları bu kaynaklara bağlıdır. Biyolojik çeşitlilik, pek çok tıbbi bitkiyi içerir. Kurak alanlarda endemiklik oranı % 10 - % 25 oranları arasında değişmektedir. Adalarda bu oran artmaktadır; çünkü adalar izole olmuşlardır (UNESCO-UNCCD, 2001).

11 – ÇÖLLEŞMENİN ÇEVRESEL SONUÇLARI

Toprağın ince tabakası, yüzyıllar içinde oluşsa da, toprağın bu tabakası eğer kötü kullanılırsa çok kısa bir zamanda yok olabilir. Bitkiler ve hayvanlar kurak alanlara adapte olsalar bile, çölleşme çevreye ciddi zararlar vermeye devam eder. Uygulanan tarım tekniklerine göre, arazi bozulmasının farklı şekilleri ortaya çıkmaktadır. Bunlar: 1- besleyici madde kaybı; 2- rüzgâr ve yağmur erozyonuna bağlı olarak toprak yüzeyinin kaybı; 3- suyun etkisi ve vejetasyon eksikliğinden dolayı heyelan meydana gelmesi; 4- hatalı sulamadan dolayı tuzluluğun artması ve toprağın asitleşmesi; 5- toprağın kirletilmesi ve 6- toprak yüzeyinin sıkıştırılma etkisi.

Suyun kıt olması ve tehdit altında olması: Kurak alanlardaki arazi bozulması, su döngüsünde doğrudan sonuçlar doğurabilir. Eğer yağış miktarı düşük oluyor ve sonrasında da kuraklık geliyorsa,  yeraltı su kaynakları yeniden dolmuyor, su kaynakları azalıyor, kuyular kuruyor, bitki ve hayvanlar ölüyor demektir; bu ise, insanların yaşamaya daha elverişli yerlere göç etmesini zorunlu kılmaktadır (UNESCO-UNCCD, 2001). Su, kapsadığı alanlar ve ülkeler tarafından tarafından ortak yönetilemeyen hem bölgesel ve hem de yerel anlaşmazlık ve göç sebebi olan sınırlar ötesi bir kaynaktır (Haliloğlu, 2010)

Biyoçeşitliliği Geri Getirmek: Kuraklık, tuzluluk ve aşırı kullanımdan dolayı meydana gelen arazi bozulması, kendini sürdürecek ve yeniden yapılandıracak vejetasyon kapasitesi üzerinde hemen etkisini göstermektedir.

Arazi Bozulmasının Sonuçları: 1- Erozyon; topraktaki gevşek tanelerin ve besleyici maddelerin serbest kalmasıdır. 2- Sulama yapılan alanlarda, evaporasyon mineral tuzların yüzeye çıkmasında bir artış sağlar ve toprak ürünler için uygun olmayan bir hale dönüşür. Çünkü ürünler yüksek tuz konsantrasyonuna dayanıklı değillerdir ve sonuç olarak ölebilirler. 3- Aşırı otlatma dönemlerinde, bitki örtüsüne kendini yenilemesi için yeterli zaman verilmez. 4- Boşaltma ve ormansızlaşmanın doğrudan bir sonucu olarak yağmur erozyonunun hızlanmasından dolayı, orman ekosistemi ortadan kalkar. Bu durum, hayvan ve bitki türleri kadar toprağın üretkenliği üzerinde ciddi sonuçlar doğurur. Kökler, su sızmasına katkı sağladıkları için toprak yapısı sürdürülür ve toprak erozyonu sınırlanır. Ağaç yaprakları, toprak yüzeyine değecek rüzgârın etkisini azaltır. Yere düşen ağaç parçaları çürür ve toprağı mineral maddeler bakımından zenginleştirir (UNESCO-UNCCD, 2001).

12 – ÇÖLLEŞMENİN SOSYO-EKONOMİK SONUÇLARI

İnsan Nüfusu Üzerinde Çölleşmenin Sonuçları


Neden:
Çölleşme

         Sonuç:
Fakirlik

Sonuç:
Çölleşme

        Neden:
     Fakirlik
A - Fakirlik ve Bağımlılığın Artması: Çölleşme, çölleşmenin neden olduğu tüm sosyal, ekonomik ve kültürel sonuçlarıyla fakirliğe yol açmaktadır.  Fakirlik, nüfusu doğal kaynakları aşırı kullanmaya itmekte, bu ise, arazi bozulmasını hızlandırmaktadır. Bu nedenle fakirlik, çölleşmenin hem nedeni hem de sonucu olmaktadır.




Çölleşme hem nüfusu ve hem de kurumları zayıflatmaktadır. Vergi gelirlerindeki azalma, hükümetlerin dış borçlarını ödemesinde ve sosyo-ekonomik programlarını gerçekleştirmesinde sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Kuraklık ve çölleşmedeki süreklilik, ulusal gıda üretimini azaltmakta ve dış ürünlere yönelim artmaktadır (UNESCO-UNCCD, 2001).

B - Dengesiz Sosyo-Ekonomik Gelişmeler: Kuraklık ve toprak verimindeki azalma, kırsal nüfusu göç etmeye zorlamaktadır. Bu durum, henüz yeni göçlerle tanışmamış, arazi bozulmasından henüz etkilenmemiş kırsal alanlar kadar, kent çevresinde de problemler oluşturmaktadır. Şehir merkezlerinin aşırı büyümesi, kırsal gelişme için ayrılan devlet bütçe tahsisinin düşmesine neden olmaktadır.

Ekonomik mültecilerin sayısı artmakta ve şehirlerin nüfusu şişmektedir. Örneğin Türkiye’de 1965’te Kır/Kent nüfus oranı %65,6 / %34,4 iken bu oran 2010’da %23,7 / %76,2 olmuştur.  

Çölleşme sadece gelişmekte olan ülkeleri kaygılandırmakla kalmamakta, gelişmiş ülkeleri de kaygılandırmaktadır. Ürün yetiştirme için uygun olmayan arazileri terk etmeye zorlanan insanların göçü bir tarafta, felaket ve insani yardım için büyük miktarda para harcayan toplumların çabaları diğer tarafta bulunmaktadır. Çölleşme, bir taraftan kurak alanlarda politik istikrarsızlığı arttırırken, diğer taraftan silahlı mücadeleyi de şiddetlendirmektedir. İnsanların yaşadıkları yerden çıkarılmaları ve mültecilerin göçü,  çevre üzerinde felaket getiren sonuçlar (ormansızlaşma, doğal kaynakların aşırı kullanımı) doğurmakta ve çölleşmeyi hızlandırmaktadır (UNESCO-UNCCD, 2001).


SON SÖZLER

Çölleşme ile ilgili herhangi bir yazıyı okurken ya da televizyonda/internette herhangi bir belgeseli izlerken yukarıdaki on iki başlığı hatırlamak, sözkonusu yazı ya da belgeseli zihinde anlamlı bir yere oturtmak bakımından kolaylık sağlayabilecektir. Yine bu makalede, çölleşmenin on iki başlık altında incelenmesi, konunun pek çok konu ile bağlantılı olduğunu göstermesi bakımından önem arz etmektedir.  Dolayısıyla, çölleşme ile ilgili konularda bir değerlendirme yaparken, sözkonusu bağlantıları dikkate almak, değerlendirmenin kalitesini arttırabilecektir.

Bu makalede çölleşme konusu ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bununla birlikte, çölleşmeyi ortaya koymak kadar çölleşme ile mücadele yöntemlerini bilmek de bir o kadar önemlidir. Dolayısıyla bu makale, bir bütününün ilk parçası niteliğindedir. Bir sonraki makalede, “çölleşme ile mücadele” konusu işlenecek ve böylece “konu” tamamlanmaya çalışılacaktır.



Orman Mühendisliği Dergisi’nde yayımlanan bu makaleyi, elektronik olarak aşağıdaki blog adresinden de temin edebilirsiniz:  




Soru, düşünce ve görüşleriniz için: serdar_yegul@yahoo.com , s_yegul@hotmail.com



Makaledeki Kısaltmalar:


BMÇMS: Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi

UNCCD: Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi’nin İngilizce kısaltması

UNESCO: Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı’nın İngilizce kısaltması

FRA: Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Teşkilatı’nın (FAO) Orman Kaynak Değerlendirme programının İngilizce kısaltması

LFCCs: Düşük Orman Örtüsüne Sahip Ülkeler'in İngilizce kısaltması



Kaynaklar:


1 – UNESCO-UNCCD, 2001. Education Kit on Desertification (Çölleşme Konusunda Eğitim Seti);

2 – Haliloğlu, M. 2010. “Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi ve Türkiye’deki Uygulamaları” başlıklı Uzmanlık Tezi;

3 – Yegül, S. 2013. “Küresel Düzeyde Ormanlarla İlgili Tanımlamalar” başlıklı yayın.

0 yorum:

Yorum Gönder