ÇÖLLEŞME FENOMENİNİ ANLAMAK: DURUM TESPİTİ
Serdar Yegül
Orman Mühendisi
serdar_yegul@yahoo.com
Giriş
Bu makalede, çölleşme fenomeni on iki başlık altında incelenecektir.
Bu başlıklar şunlardır:
1. Çölleşme
nedir?
2. Çölleşme
nerede olur?
11. Çölleşmenin çevresel sonuçları,
12. Çölleşmenin sosyo-ekonomik sonuçları.
Çölleşme, yağmurla beslenen
ekili alanlarda, sulama yapılan ekili alanlarda veya otlak, mera, orman ve
diğer ağaçlık alanlarda meydana gelmektedir
(Haliloğlu, 2010). Diğer bir ifadeyle, çölleşme; hem tarım, hem mera, hem de ormanlık alanlarda meydana
gelebilmektedir. Tam da bu noktada, hangi eşik değerlerin altına düşüldüğünde
çölleşme sürecinin başlayacağını bilmek bakımından “orman” ve “diğer ağaçlık
alan” tanımının hatırlatılmasında fayda olacaktır.
Geven (Astragalus)
Ebu Cehil çalısı (Ephedra)
A - Fakirlik ve Bağımlılığın Artması: Çölleşme, çölleşmenin neden
olduğu tüm sosyal, ekonomik ve kültürel sonuçlarıyla fakirliğe yol açmaktadır. Fakirlik, nüfusu doğal kaynakları aşırı
kullanmaya itmekte, bu ise, arazi bozulmasını hızlandırmaktadır. Bu nedenle
fakirlik, çölleşmenin hem nedeni hem de sonucu olmaktadır.
3. Çölleşme
nasıl olur?
4. İklim
değişikliği ve çölleşme,
5. İnsan ve
kurak alanlar,
6. Kurak
alanlarda evler,
7. Su
kaynakları,
8. Bitkiler,
9. Hayvanlar,
10. Biyolojik
çeşitlilik,
11. Çölleşmenin çevresel sonuçları,
12. Çölleşmenin sosyo-ekonomik sonuçları.
Şimdi her bir başlık tek tek ele alınacaktır.
1 - ÇÖLLEŞME NEDİR?
1994 yılında Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele
Sözleşmesi’nde (BMÇMS) tanımlandığı şekliyle “çölleşme; kurak, yarı-kurak ve
yarı-nemli alanlarda, iklimsel değişikleri ve insan faaliyetleri sonucu meydana
gelen arazi bozulmasıdır”. Tanımlamada geçen “arazi bozulması” ise; “toprak
özelliklerinde, vejetasyon örtüsünde ve ekosistem hizmetlerinde meydana gelen
azalma”yı ifade etmektedir. (Haliloğlu, 2010)
BMÇMS’nin çölleşme tanımlaması dikkatle incelendiğinde, ağırlıklı
olarak Afrika kıtası dikkate alınarak yapıldığı görülmektedir. Geçen zaman
içinde arazi bozulmasının sadece “kurak, yarı-kurak ve yarı-nemli
alanlarda" olmadığı, her yerde gerçekleşebildiği daha net görülmeye
başlanmıştır. Bu gerçeklik, yakın gelecekte, 1994 yılında yapılan tanımlamada
yer alan “kurak, yarı-kurak ve yarı-nemli alanlar" ifadesinin “her
yer" şekline dönüşmesi ihtimalini güçlendirmektedir.
Çölleşme; arazi bozulması yoluyla arazinin çöl haline gelme
noktasına kadar gitmesidir. Çöl ise, arazi bozulması sürecinin tamamlanmış
halidir (Haliloğlu, 2010). Diğer ifadeyle çölleşme, bir arazi bozulması süreci
olup, bu süreç, arazinin çöl halini aldığı noktaya kadar devam etmektedir. Sürecin
bittiği noktada çöl ekosistemleri başlamaktadır. Çölleşme bir süreçtir, bundan dolayı yayılma
gösterir. Çöl ise bir alan tanımlamasıdır, bundan dolayı yayılma göstermez.
2 - ÇÖLLEŞME NEREDE MEYDANA
GELİR?
Dünya kara alanının hemen hemen yarısı kurak alanlardan
oluşmaktadır. Kurak alanlar dört ana kategoriye ayrılmaktadır. Bunlar:
Aşırı-kurak, kurak, yarı kurak ve yarı nemli bölgelerdir. Kurak alanların öne
çıkan özellikleri şu şekilde sıralanabilir: Düşük yağış, gece ve gündüz
sıcaklığındaki büyük farklılıklar, organik madde açısından fakir toprak yapısı,
su eksikliği, iklim değişikliğine uymak zorunda olan bitkiler ve hayvanlar. Birinci
bölümde de ifade edildiği üzere, arazi bozulması her yerdedir, bununla birlikte
kurak alanlarda meydana geldiği zaman sadece “çölleşme” olarak
adlandırılmaktadır. (UNESCO-UNCCD, 2001)
FRA 2000 Ana Rapor’una
göre, ‘orman'ın (forest) tanımı; tabii ormanları ve orman plantasyonlarını
kapsamaktadır. Orman, 0.5
hektar alana sahip olup bu alanın yüzde 10’undan fazlası
ağaç tepe örtüsüyle kaplıdır. Ağaçlar en az 5 metre boya
erişebilmelidir. Henüz değil ama
gelecekte, 0.5 hektarlık alanın yüzde 10’unun ağaç tepe örtüleriyle kaplı ve
ağaçların 5 metre
boya erişeceği tahmin edilen genç meşçereler de orman tanımı içine girmektedir.
Orman tanımı, tarım alanlarındaki meşçereler kadar üretim, koruma, çok yönlü
faydalanma veya muhafaza amaçlı ormanları da kapsamakla birlikte, meyve
ağaçlarıyla yapılan plantasyonları ve tarım ormancılığı kapsamında yetiştirilen
ağaçları kapsamamaktadır.
FRA (FAO’nun Orman Kaynak
Değerlendirme programı) tarafından ‘diğer ağaçlık alan’ (other wooded land) tanımı üç şekilde yapılmaktadır.
‘Diğer ağaçlık alan’: ya (a) alanın % 5 ilâ 10’u, 5 metre boya erişebilen
ağaçların tepe örtüsüyle kaplıdır; ya (b) alanın % 10’undan daha fazlası 5 metre boya erişemeyen
ağaçların tepe örtüsüyle kaplıdır; ya da (c) alanın % 10’undan daha fazlası çalı
veya funda ile kaplıdır. [FRA 2000a’da (FRA 2000 Ana Rapor)]
Küresel
platformda tartışılan tanımlamalardan biri de Düşük Orman Örtüsüne Sahip
Ülkeler'in (Low Forest Cover Countries - LFCCs) tanımlamasıdır. Bu tanımlamada
yer alan ülkelerin pek çoğunun ortak özelliği, kurak bölgelerde bulunması ve
dolayısıyla her an çölleşme tehdidi ile karşı karşıya kalabilmesidir. (Yegül,
2013).
Dünya kuraklık
bölgeleri haritası
© CRU / UEA, UNEP /
DEWA
3 - ÇÖLLEŞME NASIL MEYDANA
GELİR?
Çölleşme, yanlış arazi kullanımı yoluyla ve sert iklimin etkisiyle
oluşur. Dört insan faaliyeti vardır ki, bunlar çölleşmenin en çok gösterilen
nedenleridir. Bu nedenler şunlardır: 1- Aşırı toprak işlemesi; bu faaliyet toprağı
bitirir; 2- aşırı otlatma; bu faaliyet toprağı erozyondan koruyan vejetasyon
örtüsünü yok eder; 3- ormansızlaşma; bu faaliyet araziye toprağı bağlayan
ağaçları tahrip eder, ve son olarak, 4- zayıf direne edilmiş sulama sistemleri;
bu faaliyet ürün alınacak alanları tuzlu hale getirir.
Çölleşme Nasıl Oluşur? Alternatif geçim
kaynaklarının olmaması, insanları doğal kaynakları acımasızca kullanmaya itmektedir.
Böyle bir durumda, doğal kaynaklar kendilerini yenileyemez ve topraktaki besin
ve organik maddeler düşmeye başlar ve sonuç olarak, toprak kendini yenileyemez
duruma gelir ve adım adım çevresel bozulma, fakirlik ve çölleşmenin nedenleri
belirmeye başlar. Arazi bozulmasını arttıran temel nedenler, geçimlerini
doğrudan topraktan sağlayanların topraktan en fazla ürünü alma tercihlerinden
doğmaktadır.
Ormansızlaşma ve enerji: Yakacak odun kullanımı,
çölleşmenin temel nedenlerinden biridir. Odun kullanımını sınırlandırmak için,
yenilenebilir enerji kaynakları (hidrolojik, rüzgâr, güneş), gaz ve petrol kullanımı
teşvik edilmelidir (UNESCO-UNCCD, 2001).
Brezilya'nın Mato Grosso bölgesi:Geniş
ormansızlaşma © UNESCO
4 - İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE
ÇÖLLEŞME
Bilindiği üzere, petrol, kömür ve yakacak odun kullanımı gibi
insan faaliyetleri, atmosferdeki sera gazı miktarını arttırmaktadır. Ve yine
bilindiği üzere, küresel ısınma denilen şey, gezegenimizdeki sera gazının
artması sonucu meydana gelen bir durumdur. Bir derecelik artış, fırtınalara,
taşkınlara, yağmur döngüsündeki değişikliklere, kuraklığa, kıtlığa ve diğer
felaketlere yol açmaktadır.
Bir soru: Kurak alanlarda
iklim değişikliğinin sonuçları nelerdir? Sıcaklıklardaki
artış, öncelikle evapo-transporasyonun (su-bitki yüzeyinden buharlaşmanın) artmasına,
daha sonra ise, toprağın rutubetinin düşmesine neden olmaktadır. Bu durum, zincirleme olarak, bilhassa üst
toprağın bozulmasına neden olur ki, bu da çölleşme sürecinin hızlanması
demektir. (UNESCO-UNCCD, 2001)
Sera etkisi:
1 dünya, 2 güneş, 3 atmosfer,
4,5,7 dünya tarafından yansıtılan enerji,
6 atmosferden geçemeyen ve dünyaya geri dönen enerji.
|
5 - İNSANOĞLU VE KURAK
ALANLAR
Kurak alanlar tarihte medeniyetlerin beşiği olmuştur; tıpkı Anadolu
dâhil Orta Doğu’daki kurak alanların, hayvancılığa ve tarıma merkez olması
gibi. Mezopotamya, Mısır ve Doğu Akdeniz gibi kurak alanlar, 8000 yıl önce ilk
şehir medeniyetlerinin kurulduğu yerlerdir. Geleneksel göçebe toplulukları,
kırsal hayvancılık ve yaylacılıkla yakından ilgilenmişlerdir. Sürüler, kurak
alana uyum sağlamış hayvanlardan oluşmuştur. Bu hayvanlar, susuzluğa günlerce
dayanabilir, değişken sıcaklıklardan etkilenmez ve kötü hava şartları için
barınak aramazlar. Bu hayvanlar, eşya taşımada kullanılırlar, su kuyularında
çalıştırılırlar ayrıca, bu hayvanların etinden, sütünden ve yününden de yaralanılır.
Göçebelerin Bilgisi ve
Ticaretin Gelişimi: Göçebelerin coğrafya bilgileri ve doğal çevreye hâkimiyetleri,
önemli ticari faaliyetlerde bulunmalarını sağlamıştır. Örneğin kervanlar kurak
alanlardan doğmuştur. Göçebelerin kervanlar yoluyla kurdukları bu ticari
faaliyetler, büyük değiş tokuş yollarını doğurmuştur; tıpkı İpek Yolu örneğinde
olduğu gibi. (UNESCO-UNCCD, 2001)
Göçebelerin Çölleşmeye
Etkileri:
Göçebeler tipik olarak çöllerden kaçmak isterler fakat onların yanlış arazi
kullanım şekillerinden dolayı çölleri beraberinde getirirler (Haliloğlu, 2010).
6 - KURAK ALANLARDA EVLER
Kurak alanlarda, yerleşik ve göçebe hayat tarzının belirlediği iki
tip ev görülmektedir. Bazı durumlarda ise, Merkezi Sahra’da Tuareg’lerde olduğu
gibi her iki ev tipini birden kullanan topluluklar da vardır. Kurak alanlarda
altı temel ev tipi gözlenmektedir. Bunlar:
1- Kent evleri; küçük kulübelerin bir araya getirilmesinden
oluşmaktadır.
2- Çöl evleri; evlerde hem aile için odalar hem de evcil hayvanlar
için odalar vardır.
3- Kubbe çatılı evler; evlerin spiral şekli, evlerin
havalandırılmalarında önemli rol oynar.
4- Yeraltı evleri; bunların örnekleri Çin’de ve Türkiye’de
(Kapadokya) görülmektedir.
5- Çadırlar; göçebe evlerinin karakteristik özelliği, doğal klima
işlevi gören, keçi kılından dokunan soğuk ve sıcağı geçirmeyen kumaşlardan
yapılmış olmalarıdır.
6- Çalı ve yapraklarla örtülü barınaklar; bu tür evler ya
yaylacılıkta ya da ana eve ek yapılarda görülmektedir. (UNESCO-UNCCD, 2001)
Kayadan
oyulmuş evler, Kapadokya, Türkiye
7- SU KAYNAKLARI
Su kalitesi ve tatlı suyun mevcudiyeti, insanlığın karşı karşıya
kaldığı iki temel çevresel konudur. Suyun mevcudiyeti; kırsal hayvancılığın ve
tarım teknolojilerinin gelişmesi kadar ev hayatını da etkilemekte ve en çok da kurak
alanlarda, hayati bir gereklilik olarak kendini göstermektedir. Bu alanlarda yüksek
oranda evaporasyon olduğundan, insanlar yer altı suyuna erişmek için farklı
yollar denemişlerdir. Bu yollar; (1) yağmur suyunu toplamak ve depolamak; (2)
kanallar inşa ederek ya da galeriler kazarak suyu taşımak; (3) yeraltı suyuna
erişmek için kuyular kazmak; (4) damlama şeklinde sulama yapmak; (5) suyu
kullanma ve dağıtımını yapmak için birlikler kurmak. Kurak alanlardaki su
kaynaklarının tümü kuruma ve kirlenme tehdidi altındadır. Bununla birlikte tüm
bu kaynaklar kullanılmaktadır da (UNESCO-UNCCD, 2001).
A-Bulutlar; B güneş, C göl,
D nehir, E okyanus, F ağaçlar,
1 Evaporasyon,
2 Transpirasyon,
3 Yoğunlaşma-sıvılaşma,
4 yağış, 5 akış,
6 suyun sızması,
7 yer altı drenajı
|
8 – BİTKİLER
Kurak alan bitkileri, yüksek sıcaklık ve su
kıtlığında hayatta kalmayı sağlayan özellikler geliştirirler. Kurumayı önlemek
ve suyu korumak için, yaprak sayılarını ve yaprak alan yüzeyini küçültürler;
pullarla ve dikenlerle kaplanırlar. Sıcak ve kurak dönemlerde bitkilerin
yapraklarını kaybetmesi, suyun muhafaza edilmesine katkı sağlar.
Bitkiler
otoburlardan kendilerini korumak için bazı yöntemler geliştirmişlerdir. Bu yöntemlerden birisi, bitkilerin
belirli organlarını dikenlerle kaplamaları, bir diğeri ise, toksik maddeler salgılamalarıdır.
Örneğin bir zürafa akasya yaprağı çiğnerken, ağaç, hayvanı huylandıran zehirli
maddeler üretmektedir.
Bitki
formasyonları ve ekosistemleri: Çölleşme fenomeni, belirli düzeylerde vejetasyon ölçüsünü
sınırlamaktadır. Kurak alanlarda altı ana bitki şekli bulunmaktadır. Bunlar:
(1) Kıyı kurak alanlarda gelişen liken formu; (2) şişman bitki formu; (3) bodur
ağaçlı stepler; (4) boş alanı da olan otsu bozkırlar; (5) pullu bitkilerin
olduğu bodur ağaçlık ve çalılık alanlar; (6) kurak dönemlerde yapraklarını
döken uzun ağaçlı kurak ormanlar. Son olarak bu bölümde şunlar söylenebilir; kurak
çevrenin karakteristik bitkisi kaktüslerdir. Kuraklığa uyum gösteren bir diğer bitki
ise sütleğendir (UNESCO-UNCCD, 2001).
Türkiye’nin kurak alanlarının karakteristik
bitkilerinden bazıları geven (Astragalus) ve
Ebu Cehil çalısıdır (Ephedra). Ebu
Cehil çalısı güçlü
kökleri ile erozyona karşı toprağı korur.
9 – HAYVANLAR
Kurak alanlarda yaşayan hayvanlar, tıpkı bitkiler gibi, iki ana
problemle karşı karşıya kalırlar. Bu problemler; aşırı sıcaklık ve su eksikliği
ya da yokluğudur. Hayvanlar popülâsyonlarını sürdürebilmek için, sıcaklık ve
kuraklığın olumsuz etkilerini dengelemeye yönelik fiziksel uyum çabaları
gösterirler.
Sıcaklığın etkilerine
hayvanlar nasıl adapte olurlar? Boynuzlu antilop, kumda kaymadan yürüyebilmek için daha büyük ayak
tabanı yüzeyine sahipken; çöl faresi, ayak tabanlarındaki kıllı küçük
yastıkçıklar sayesinde sıcaklıktan korunur ve uzun parmakları sayesinde kuru
kumlara batmaktan kurtulur. Çöl tilkisi, uzun kulakları sayesinde sıcaklığı
dağıtıp onları tıpkı bir fan gibi çalıştırırken; devekuşunun uzun ayakları
gövdesini yerden uzaklaştırır ve devekuşu terleyerek vücut sıcaklığını düşürür.
Tek hörgüçlü deve, vücutlarının belirli bölümlerinde yağ gibi besin rezervi
biriktirir. Kurak dönemlerde bu rezervler enerjiye ve/veya suya dönüşür.
Konuya
İlişkin Bir Fıkra:
Yavru deve anne deveye sormuş: “Annecim! Bizim kirpiklerimiz
niye bu kadar uzun?” Anne deve cevap vermiş: “Evladım! Çöl yolculuklarında
kum fırtınaları çok olur; kumlar gözlerimize girmesin diye kirpiklerimiz
böyle uzun gelişmiş”. Bunu duyan yavru deve heyecanla bir soru daha sormuş:
“Annecim! Peki, bizim ayaklarımız niye bu kadar geniş?” Anne deve cevap
vermiş: “Evladım! Çölde yürürken ayaklarımızın kumlara batmaması gerekir.
Onun için ayaklarımız bu şekilde gelişmiş” demiş. Yavru deve bu cevap
üzerine bir soru daha sormuş: “Peki annecim! Bizim niye hörgücümüz var?”
Anne deve arkası arkasına gelen sorulardan biraz sıkılsa da, yine de
cevaplamış: “Evladım! Biraz önce de dediğim gibi, uzun çöl yolculuklarında
bizim su ve besin maddesi ihtiyacımız olur. İşte bu su ve besin maddelerini
hörgücümüzdeki depolardan karşılarız”. Bütün bu cevaplar üzerine yavru deve
dayanamamış ve son soruyu sormuş: “Peki annecim! Allah aşkına söyler misin?
Bizim İstanbul Hayvanat Bahçesi’nde ne işimiz var?”
|
10 – BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK
Bir tür içindeki genetik çeşitlilik, o türe yeni çevre koşullarına
uyabilmesi için bir potansiyel sağlar. İçinde bulundukları tüm ekosistemlere
direnç ve istikrar, güç ve canlılık, renk ve güzellik katar. Biyolojik
çeşitlilik, bu yüzden çölleşme ile mücadelede önemlidir (Haliloğlu, 2010).
Kurak Alanlarda
Biyoçeşitliliğin Rolü: Kurak alanlarda yaşayan topluluklar, günlük ihtiyaçları, ekonomik
ve ruhi gelişimleri için biyoçeşitliliği kullanmak durumundadırlar. Kaynakların
çeşitliliği ne kadar genişse, iklimsel zorluklarla baş etme kapasitesi de o
kadar geniş olmaktadır. Arazi bozulması, verimli toprakları çöle dönüştürür.
Kurak alanlardaki hayvan ve bitkilerin hayatta kalmak için gösterdikleri
adaptasyon, onların genetik karakterine bağlı olup, bu durum yüzyıllar içinde
oluşmuştur. Çölleşme sürecinin hızlı olması demek, ani değişikliğe
organizmaların yeteri kadar hızlı adapte olamamaları ve o bölgede kaybolma
tehlikesi ile karşı karşıya kalmaları demektir. Hayvanların bitkilerle birlikte
varolmaları, kurak alanlarda dengeli bir ekosistemin temel şartıdır. Yerel
halk, yaşamak için bu temel kaynakları kullanır ve hayatları bu kaynaklara
bağlıdır. Biyolojik çeşitlilik, pek çok tıbbi bitkiyi içerir. Kurak alanlarda
endemiklik oranı % 10 - % 25 oranları arasında değişmektedir. Adalarda bu oran
artmaktadır; çünkü adalar izole olmuşlardır (UNESCO-UNCCD, 2001).
11 – ÇÖLLEŞMENİN ÇEVRESEL
SONUÇLARI
Toprağın ince tabakası, yüzyıllar içinde oluşsa da, toprağın bu
tabakası eğer kötü kullanılırsa çok kısa bir zamanda yok olabilir. Bitkiler ve hayvanlar
kurak alanlara adapte olsalar bile, çölleşme çevreye ciddi zararlar vermeye
devam eder. Uygulanan tarım tekniklerine göre, arazi bozulmasının farklı şekilleri
ortaya çıkmaktadır. Bunlar: 1- besleyici madde kaybı; 2- rüzgâr ve yağmur
erozyonuna bağlı olarak toprak yüzeyinin kaybı; 3- suyun etkisi ve vejetasyon
eksikliğinden dolayı heyelan meydana gelmesi; 4- hatalı sulamadan dolayı
tuzluluğun artması ve toprağın asitleşmesi; 5- toprağın kirletilmesi ve 6-
toprak yüzeyinin sıkıştırılma etkisi.
Suyun kıt olması ve tehdit
altında olması:
Kurak alanlardaki arazi bozulması, su döngüsünde doğrudan sonuçlar doğurabilir.
Eğer yağış miktarı düşük oluyor ve sonrasında da kuraklık geliyorsa, yeraltı su kaynakları yeniden dolmuyor, su
kaynakları azalıyor, kuyular kuruyor, bitki ve hayvanlar ölüyor demektir; bu
ise, insanların yaşamaya daha elverişli yerlere göç etmesini zorunlu
kılmaktadır (UNESCO-UNCCD, 2001). Su, kapsadığı alanlar ve ülkeler tarafından
tarafından ortak yönetilemeyen hem bölgesel ve hem de yerel anlaşmazlık ve göç
sebebi olan sınırlar ötesi bir kaynaktır (Haliloğlu, 2010)
Biyoçeşitliliği Geri Getirmek: Kuraklık, tuzluluk ve aşırı
kullanımdan dolayı meydana gelen arazi bozulması, kendini sürdürecek ve yeniden
yapılandıracak vejetasyon kapasitesi üzerinde hemen etkisini göstermektedir.
Arazi Bozulmasının Sonuçları: 1- Erozyon; topraktaki
gevşek tanelerin ve besleyici maddelerin serbest kalmasıdır. 2- Sulama yapılan
alanlarda, evaporasyon mineral tuzların yüzeye çıkmasında bir artış sağlar ve
toprak ürünler için uygun olmayan bir hale dönüşür. Çünkü ürünler yüksek tuz
konsantrasyonuna dayanıklı değillerdir ve sonuç olarak ölebilirler. 3- Aşırı
otlatma dönemlerinde, bitki örtüsüne kendini yenilemesi için yeterli zaman
verilmez. 4- Boşaltma ve ormansızlaşmanın doğrudan bir sonucu olarak yağmur
erozyonunun hızlanmasından dolayı, orman ekosistemi ortadan kalkar. Bu durum,
hayvan ve bitki türleri kadar toprağın üretkenliği üzerinde ciddi sonuçlar
doğurur. Kökler, su sızmasına katkı sağladıkları için toprak yapısı sürdürülür
ve toprak erozyonu sınırlanır. Ağaç yaprakları, toprak yüzeyine değecek
rüzgârın etkisini azaltır. Yere düşen ağaç parçaları çürür ve toprağı mineral
maddeler bakımından zenginleştirir (UNESCO-UNCCD, 2001).
12 – ÇÖLLEŞMENİN SOSYO-EKONOMİK
SONUÇLARI
İnsan Nüfusu Üzerinde
Çölleşmenin Sonuçları
Neden:
Çölleşme
|
Sonuç:
Fakirlik
|
Sonuç:
Çölleşme
|
Neden:
Fakirlik
|
Çölleşme hem nüfusu ve hem de kurumları zayıflatmaktadır. Vergi
gelirlerindeki azalma, hükümetlerin dış borçlarını ödemesinde ve sosyo-ekonomik
programlarını gerçekleştirmesinde sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Kuraklık ve
çölleşmedeki süreklilik, ulusal gıda üretimini azaltmakta ve dış ürünlere yönelim
artmaktadır (UNESCO-UNCCD, 2001).
B - Dengesiz Sosyo-Ekonomik
Gelişmeler:
Kuraklık ve toprak verimindeki azalma, kırsal nüfusu göç etmeye zorlamaktadır.
Bu durum, henüz yeni göçlerle tanışmamış, arazi bozulmasından henüz
etkilenmemiş kırsal alanlar kadar, kent çevresinde de problemler oluşturmaktadır.
Şehir merkezlerinin aşırı büyümesi, kırsal gelişme için ayrılan devlet bütçe
tahsisinin düşmesine neden olmaktadır.
Ekonomik mültecilerin sayısı artmakta ve şehirlerin nüfusu
şişmektedir. Örneğin Türkiye’de 1965’te Kır/Kent nüfus oranı %65,6 / %34,4 iken
bu oran 2010’da %23,7 / %76,2 olmuştur.
Çölleşme sadece gelişmekte olan ülkeleri kaygılandırmakla
kalmamakta, gelişmiş ülkeleri de kaygılandırmaktadır. Ürün yetiştirme için
uygun olmayan arazileri terk etmeye zorlanan insanların göçü bir tarafta,
felaket ve insani yardım için büyük miktarda para harcayan toplumların çabaları
diğer tarafta bulunmaktadır. Çölleşme, bir taraftan kurak alanlarda politik
istikrarsızlığı arttırırken, diğer taraftan silahlı mücadeleyi de
şiddetlendirmektedir. İnsanların yaşadıkları yerden çıkarılmaları ve mültecilerin
göçü, çevre üzerinde felaket getiren sonuçlar
(ormansızlaşma, doğal kaynakların aşırı kullanımı) doğurmakta ve çölleşmeyi
hızlandırmaktadır (UNESCO-UNCCD, 2001).
SON SÖZLER
Çölleşme ile ilgili herhangi bir yazıyı okurken ya da televizyonda/internette
herhangi bir belgeseli izlerken yukarıdaki on iki başlığı hatırlamak, sözkonusu
yazı ya da belgeseli zihinde anlamlı bir yere oturtmak bakımından kolaylık sağlayabilecektir.
Yine bu makalede, çölleşmenin on iki başlık altında incelenmesi, konunun pek
çok konu ile bağlantılı olduğunu göstermesi bakımından önem arz etmektedir. Dolayısıyla, çölleşme ile ilgili konularda bir
değerlendirme yaparken, sözkonusu bağlantıları dikkate almak, değerlendirmenin
kalitesini arttırabilecektir.
Bu makalede çölleşme konusu ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Bununla birlikte, çölleşmeyi ortaya koymak kadar çölleşme ile mücadele yöntemlerini
bilmek de bir o kadar önemlidir. Dolayısıyla bu makale, bir bütününün ilk
parçası niteliğindedir. Bir sonraki makalede, “çölleşme ile mücadele” konusu işlenecek
ve böylece “konu” tamamlanmaya çalışılacaktır.
Orman Mühendisliği
Dergisi’nde yayımlanan bu makaleyi, elektronik olarak aşağıdaki blog adresinden
de temin edebilirsiniz:
Makaledeki Kısaltmalar:
BMÇMS: Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi
UNCCD: Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi’nin
İngilizce kısaltması
UNESCO: Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı’nın
İngilizce kısaltması
FRA: Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Teşkilatı’nın
(FAO) Orman Kaynak Değerlendirme programının İngilizce kısaltması
LFCCs:
Düşük Orman Örtüsüne Sahip Ülkeler'in İngilizce kısaltması
Kaynaklar:
1 – UNESCO-UNCCD, 2001. Education Kit on Desertification (Çölleşme
Konusunda Eğitim Seti);
2 – Haliloğlu, M. 2010. “Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele
Sözleşmesi ve Türkiye’deki Uygulamaları” başlıklı Uzmanlık Tezi;
3 – Yegül, S. 2013. “Küresel Düzeyde Ormanlarla İlgili
Tanımlamalar” başlıklı yayın.
0 yorum:
Yorum Gönder